Ansiklopedim.com
Bilgi Lopedim

Paylaşmak her haliyle güzel... Bilgi Lopedim.

Arkeoloji
Bilgisayar
Bilim
Bitkiler
Biyografi
Biyoloji
Coğrafya
Din
Edebiyat
Ekonomi
Elektronik
Felsefe
Fizik
Genel
Hayvanlar
Hukuk
internet
İslam Ansiklopedisi
Jeoloji
Kimya
Matematik
Müzik
Programlama
Rehberlik
Resim
Rüya Tabirleri
Sağlık
Sinema
Siyaset
Sosyoloji
Spor
Şifalı Bitkiler
Tarih
Teknoloji
Tıp
Tiyatro
Uzay
Yerler
Ziraat
Yükleniyor.....................

Bilgilopedim, Ansiklopedik Bilgiler, Ansiklopedi, Bilgi Öğren, Dini Bilgiler, Tıp Bilgileri, Özgür Ansiklopedi

Turkiyede-Hayvancilik

Türkiyede Hayvancılık

İnsanoğlunun en eski uğraşı alanlarından ve geçim kaynaklarından birisi olan hayvan yetiştiriciliği günümüzde de bu konumunu sürdürmektedir . Hayvancılık , insan beslenmesinde esansiyel besin maddelerinin kaynağını oluşturmak ve dengeli beslenmeye katkıda bulunmak yanında , bitkisel üretim ve sanayi artıkları ile , başka türlü değerlendirilmesi mümkün olmayan alanları değerlendirme ve istihdam yaratma gibi özelliklere sahip olan çok yönlü bir üretim sektörüdür . Bitkisel üretim açısından da hayvancılık önemli bir yere sahiptir . Toprağın verimliliğini arttırmak ve üretimde sürekliliği sağlamak için , organik gübre olarak bilinen hayvan gübresi suni gübrelere oranla daha avantajlıdır . Suni gübrelerin bilinçsiz kullanımı topraktan yararlanmayı olumsuz yönde etkilerken , hayvan gübresi toprağın organik madde kısmını arttırıp , daha verimli ve uzun süre kullanılabilir hale gelmesini sağlamaktadır . Nüfusun artmasına paralel olarak , hayvansan ürünlere olan ihtiyacın artması , hayvancılığın ülke ekonomisi içindeki en azından koruyacağını , hatta giderek önemini daha da arttıracağının delilidir . Hayvancılık , geçmişte ülkemiz ekonomisinde önemli bir yere sahip olmuştur ve bu önemini bilgi-sanayi ülkesi olma sürecinde de sürdürmektedir . Nüfusun yaklaşık yarısının kırsal kesimde yaşadığı ve geçimini tarımsal üretim ile temin ettiği ülkemizde , 4 milyondan fazla tarım işletmesi bulunmakta ve bunların %96’lık bölümünde bitkisel ve hayvansal üretim birarada yapılmaktadır . Bu işletmelerin arazi varlığı , ortalama 50 dekar olmakla birlikte , 50 dekardan daha az arazisi olan işletmelerin oranı %60 dolaylarındadır . Tarım işletmelerinin hayvan varlığı bakımından durumuna baktığımızda , işletme başına 3 baş sığır ve 11 baş koyun düştüğü ve ülkemiz tarımsal yapılanmanın büyük ölçüde küçük işletmelerin egemenliğinde olduğu görülmektedir . Bu durum , ülkemiz tarımının en büyük problemi olarak görülmektedir . Çünkü , küçük işletmeler , gider temini ve ürün pazarlanması konularında çeşitli zorluklarla karşılaşmakta;her zaman aracı ile muhatap olmak zorunda kalmaktadırlar . Zorlukların aşılmasınde en akılcı ve katılımcı çözüm , yetiştiricilerin örgütlenmesidir . Fakat bu konuda bugüne kadar yapılan çalışmalar yetersizdir . Bahsedilen genel çerçeve içerisinde , ülkemiz hayvancılığının gelişebilmesi için , özellikle damızlık temini , örgütlenme ve ürün pazarlanması gibi konularda , gerektiğinde devletin düzenleyici ve yönlendirici tedbirler almasında yarar vardır .  
 
Büyükbaş Hayvancılık:
 
Türkiye , 11 . 789 . 000 baş sığır varlığı ile önemli bir potansiyele sahip olmakla birlikte , hayvan başına verimin düşük olduğu da bilinen bir gerçektir . Bunun , pek çok ve genelde birbirine bağlı nedenleri vardır . Başlıcaları , sığır populasyonunun genelde düşük verimli yerli ırklardan oluşması , başta kaba yem olmak üzere yem üretiminin yetersizliği , yem fiyatları ile ürün fiyatları arasındaki dengesizlik , hastalık ve zararlılarla etkin bir mücadelenin yapılamaması , pazarlama zincirinin uzunluğu , üreticiler arasındaki örgütlenmenin yetersizliği , kredi ve teşviklerin yetersizliği şeklinde sıralanabilir .
 
Türkiye sığır varlığı 1928 yılından 1984 yılına kadar sürekli bir artış göstermiş , fakat 1984 yılında yapılan ilk genel hayvan sayımı sonuçlarına göre ani bir azalma olmuştur ( Tablo 1 . ) Sözkonusu yıldan günümüze kadar ise , önemli bir değişiklik olmamasına rağmen , az da olsa bir düşüş gözlenmektedir . Bu durum , Türkiye’de son yıllarda üretimi arttırmak için sığır sayısını arttırmak yerine , birim hayvan başına verimi arttırma çabalarının bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır .
   
Türkiye’de sığır ıslahı çalışmaları başlangıçta yerli ırkların seleksiyon yoluyla verimlerinin arttırılması şeklinde yürütülmüş;daha sonra bunun yetersiz olduğu anlaşılınca yurt dışından kültür ırkı sığır ithal edilmeye başlanmıştır . Ciddi anlamda ithallere 1925 yılında başlanmıştır . 1958 yılında ise , Dünya Kliseler Birliği’nin hibesi ile Esmer , Siyah Alaca , Jersey , Aberdeen Angus ve hereford sığırları ülkemize getirilmiştir . Bundan sonra da sığır ithali çalışmaları hız kazanmıştır . Sığır ithalleri 1987 yılına kadar az da olsa devam etmekle birlikte , bu yılda gerek devlet eliyle , gerekse özel sektör tarafından gebe düve ithalleri hız kazanmıştır . Türkiye’de sığırcılığın geliştirilmesi için , mevcut sığır populasyonu içerisinde yüksek verimli kültür ırklarının oranlarının arttırtılması ve yerli sığırlarımızın yüksek verimli kültür ırkı sığırlarla melezlenmesi hedeflenmiştir . Ne var ki , ithaller tüm hızıyla sürerken , ülkemizin coğrafi özellikleri ve hayvanların yetiştirilecekleri işletme şartları yeterince dikkate alınmadığından istenilen başarıya ulaşılamamıştır .
 
Sığır ıslahı çalışmaları , kültür ırklarının ithali ile yeni bir boyut kazanmış ve yerli ırkların melezleme yolu ile ıslahı yanında , kültür ırklarının da saf olarak yetiştirilmesi amaçlanmıştır . Melezlemelerde doğal aşımın yanında , 1925 yılından itibaren uygulanmaya başlanan , yapay tohumlamanın da etkisi olmuştur . Ancak yapay tohumlamdan istenilen başarının elde edildiğini sölemek mümkün değildir .
  
Birim hayvan başına elde edilen süt ve et miktarlarının değişimi Tablo 3’te verilmiştir . Burada gözlenen artış , populasyon genotipinde meydana gelen değişimin yanında , bakım-besleme şartlarında yapılan iyileştirmelerden de kaynaklanmaktadır .
    
Genel hatlarıyla ele alınan ve mevcut durumu ortaya konulmaya çalışılan sığırcılığın ülke ihtiyaçlarına cevap verecek düzeye getirilmesi için , belirtilen sorunların bir an önce ele alınıp çözüme kavuşturulması gereklidir . Bunun için;
 
1 ) Halen tahminen 1997 yılı itibariyle %45’i yerli ırklardan oluşan sığır populasyonumuzun bir an önce ciddi bir melezleme programıyla ele alınarak melez genotiplerin sayısının arttırılması gereklidir .
 
2 ) Yapay tohumlama uygulaması ülkemizde uzun yıllardan beri yapılmasına rağmen , yeterli etkinlikte değildir . Tarım ve Köyişleri Bakanlı’nın yeterli desteğinin sağlanması yanında , özel sektörün de bu konuya daha etkin katılımı sağlanmalıdır . Bununla birlikte , daha önce uygulanmış olan köylere boğa barınakları kurmak suretiyle tabii tohumlamanın da etkinliği arttırılmalıdır .
 
3 ) Damızlık boğaların seçiminde bilimsel yöntemlere başvurulmalı ve ülkemizde döl kontrolü çalışmaları başlatılmalıdır . Bu konuda Tarım Bakanlığına bağlı üretim kuruluşlarının ( TIGEM ) potansiyelinden yararlanmak mümkündür .
 
4 ) Damızlık dişi hayvan ithali durdurulmalı veya kontrollü şartlarda en az düzeyde yapılmalıdır . Bunun yerine , yerli sığırlarımızın tohumlanmasında kullanılmak üzere , döl kontrolü yapılmış boğalardan elde edilen sperma veya embriyo ithali yapılmalıdır .
 
5 ) Yeni kurulacak işletmelerin ihtiyaç duydukları damızlıkları yurt içi kaynaklardan temin etmeleri konusunda teşvikler uygulanmalıdır .
 
6 ) Ülkemiz , coğrafi yapı ve iklim açısından oldukça farklı bölgelere sahip olduğundan , kültür ırklarının adaptasyon yetenekleri de dikkate alınarak , melezleme programlarının bölgesel bazda ele alınması gereklidir .
 
7 ) Ülke genelinde özel sektör entansif sığır yetiştiriciliğine teşvik edilmelidir .
 
8 ) Kaba yem açığını gidermek amacıyla yem bitkileri üretimi desteklenmeli , silaj yapımı ve kullanımı konusunda yetiştiriciler bilinçlendirilmelidir . Kesif yeme , önce önceden olduğu gibi sübvansiyon uygulanmalıdır .
 
9 ) Besiciliğe teşvik ve subvansiyon uygulanmalı , verilen kredilerin etkin denetimi yapılmalıdır .
 
10 ) Yıllardır gündemde olan et ithalatına son verilmeli ve üreticiyi koruyacak tedbirler alınmalıdır . Ancak , üretim-tüketim dengesi sonucu tüketiciye ucuz et temini gerçekleştirilemiyorsa ve bu nedenle mutlaka hayvansal ürünler ithal etmek gerekiyorsa;canlı hayvan ithal edilerek , daha sağlıklı ve imalat sanayinin hammaddesini de sağlayacak bir ithalat rejimi ele alınmalıdır .
 
11 ) Gerek et , gerek süt üreticilerine uygulanacak subvansıyonlar üretimi artırıcı yönde olmalı ve bu teşvikler miktar esasına göre değil , satış fiyatının belli bir oranı şeklinde olmalıdır .
 
12 ) Aracıların ortadan kaldırılması amacıyla;üreticilerin , birlik ve kooperatifler vasıtasıyla örgütlenmesi teşvik edilmelidir .
 
13 ) Hastalık ve zararlılara karşı etkin bir mücadele yapılmalı , bu amaçla ülkesel bazda ciddi programlar uygulanmalıdır .
 
14 ) Tarım ve Köyişleri Bakanlığı İl ve İlçe örgütlerinin yetiştiricileri bilinçlendirmek amacıyla demonstrasyon çalışmalarına ağırlık vermesi gereklidir .
 
15 ) Özellikle batı bölgelerimizde uygulanan ve bir özel ıslah ve üretim modeli olan ANAFI benzeri projelerin uygulamaya konulması gerekir .
  
Küçükbaş Hayvancılık:
  
Son yıllarda hemen hemen tüm bölgelerimizde küçük baş hayvan varlığımız bir yandan azalmaya devam ederken , diğer yandan da türlerin oransal dağılımında koyunculuğun payı giderek azalmaktadır . Cumhuriyetin ilk yıllarında koyun varlığı , hayvan varlığımızın yaklaşık %53’ünü oluştururken , son yıllarda bu oran %80’lere çıkmış , daha sonra tekrar %50’lere düşmüştür . Yıllara göre koyun , kıl ve tiftik keçisi sayısındaki değişimler Tablo 4’te verilmiştir .
  
Koyun varlığımızın büyük bir bölümünün verim yeteneği düşük olan yerli ırklardan oluşması , diğer verimlerin iyileştirilmesinde olduğu gibi , bunlara bağlı olarak kuzu verimi ile ilgili özelliklerin ıslahını gündeme getirmektedir . Bu amaçla , Cumhuriyetin ilk yıllarında Batı Anadolu ve Marmara Bölgelerinde Alman Et Merinoslarının Kıvırcıklarla melezlenmesi sonucu ile işe başlanmıştır , daha sonra ORta Anadolu'da ve Doğu Anadolu’da Akkaraman ve Morkaramanlar ile devam edilmiştir . Çevirme melezlemesi yöntemiyle yürütülen bu çalışmalardan , Batı Anadolu’da Türk Merinosu , Orta Anadolu’da Anadolu Merinosu tipleri elde edilmiştir . Ayrıca , Malya Tarım İşletmesinde Malya Koyunu geliştirilmiştir . Ancak , Merinos tiplerinin çevre şartlarına duyarlılığı , yapağı destekleme politikasında istikrarsızlık ve çeşitli ekonomik faktörler nedeniyle güçlüklerle karşılaşılmıştır . Daha sonraki dönemlerde yeni melezleme denemeleri yapılmıştır . Bunlardan birisi , Rambuoullet ile Dağlıç melezlenmesi sonucunda elde edilen Ramlıç , diğeri Tahirova ve İlle de France melezlemesi sonucunda elde edilen Menemen koyunudur . Bununla birlikte , Batı Anadolu ve Trakya ‘da süt ve döl verimi yüksek ve kasaplık kuzu üretiminde  ana soyu olarak kullanılmak amacıyla çeşitli tiplerin elde edilmesi çalışmaları yapılmıştır ve değişik bölgelerimizde benzeri çalışmalar yapılmaktadır .
 
Koyunlarımızın yaklaşık%69’sının yerli ırklardan meydana geldiği düşünülürse , hayvan başına elde edilen verimin düşük olmasının nedeni anlaşılır . Ülkemizde koyunlardan elde edilen ürünler ve bunların toplam üretim içerisindeki payları Tablo 5’te verilmiştir .
 
 Koyunlardan elde edilen etin toplam et üretimindeki payının 1985 yılında %33 . 90’a çıktığı görülmektedir . Bunun sebebi , o yıllarda Arap ülkelerine yapılan et ihracatının artmasıdır . Ancak daha sonraki10 yılda bu oran yaklaşık yarı yarıya azalarak %16 . 46’ya gerilemiştir . Süt üretiminde de benzer azalmalar olmuştur . Yapağı üretiminde 1985 yılında hayvan kesimlerinin en üst düzeye çıkarılmasıyla bir azalma , daha sonra artış gözlenmektedir . Bu rakamlardan açıkça görülmektedir ki , toplam et ve süt üretimi içerisinde koyunculuğun payı giderek azalmaktadır . Bu azalma 1985-1995 yılları arasında daha da belirginleşmiştir . Bunda , koyun sayısının giderek azalması , tüketici baskısı ve tüketici alışkanlıklarının değişerek kırmızı et üretiminde büyükbaş hayvanların ön plana çıkması , Ortadoğu ülkelerine canlı hayvan ve et ihracatı , terör nedeniyle halkın Güneydoğu Anadolu Bölgesin’den kaçışı gibi nedenlerin etkili olduğu söylenebilir . Koyun yetiştiriciliğinde genel durum bu şekilde ortaya konulduktan sonra , mevcut problemler ve çözüm önerileri aşağıdaki şekilde sıralanabilir:
 
1 ) Entansif üretime müsait bölgelerimizde yerli ırklarımızın kültür ırklarıyla melezlenerek et ve süt verimi yüksek yeni tiplerin geliştirilmesi gereklidir .
 
2 ) Maddi problemler nedeniyle , kuzuların erken yaşta kesime gönderen yetiştiricilere gerekli krediler verilerek bu materyalden azami ölçüde faydalanmalarına imkan tanınmalıdır .
 
3 ) Besicilere önemli zararlar veren et ithalatının kesin olarak önüne geçilmelidir .
 
4 ) Koyun yetiştiriciliğinin bilinçli ve karlı bir şekilde yapılabilmesi için üretici birliklerinin kurulması gereklidir .
 
5 ) Hastalıklarla etkili mücadele yapılmalı ve koruyucu tedbirler yoğunlaştırılmalıdır .
 
6 ) Koyun yetiştiriciliği ile ilgili araştırmalar yeterli değildir . Özellikle her bölgenin koyun ürünleri tüketme eğilimleri ve yurt içi talepler dikkate alınarak , yeni koyun tipleri oluşturmaya yönelik ıslah çalışmalarına ağırlık verilmelidir .
 
7 ) Mer’alarımızın durumu gözden geçirilmeli , Daha verimli bir şekilde kullanılmasıyla ilgili tedbirler alınmalıdır .
 
8 ) Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde halkın ekonomik durumunun iyi olmaması nedeniyle koyunların bakımı ve beslenmesi yetersiz kalmaktadı . Bu problemin çözümü için gerekli destek sağlanmalıdır .
  
Tavukçuluk:
 
Türkiye’de hayvancılık sektörü , uygulanan hatalı tarım politikaları nedeniyle gerilerken tavukçuluk hızla gelişmektedir . Günümüzde tavukçuluk sektörünün bir endüstri haline geldiği kabul edilmektedir . Tavukçulukta özellikle son 30-40 yılda tarımın hiçbir dalında görülmeyen ölçüde bir gelişme ve verimlilik artışı olduğu gözlenmektedir .
 
Ülkemizde modern anlamda tavukçuluk , 1930’lu yıllarda Merkez Tavukçuluk Enstitüsü!nün kurulmasıyla başlamıştır . 1952 yılında İngiltere ve ABD’den kültür ırkı tavuklar ithal edilmiş ve bunları kamu kuruluşlarında üretilerek özel yetiştiricilere dağıtılmıştır . 1963 yılından itibaren hibrit ebevenyleri , 1980 yılından itibarende etlik büyük hibrit ebevenyleri ithallerine izin verilmiştir . Diğer taraftan , tavukçuluk sektörünün damızlık materyal bakımından dışa bağımlı olarak gelişmesinin yaratacağı sıkıntıları gidermek amacıyla , 1965 yılından itibaren yerli hibrit soyları geliştirmeye yönelik çalışmalara başlanmıştır . Önceleri ülkemizde bulunan saf kültür ırkları arasında melezleme çalışmaları yapılmış , daha sonra 1970’li yıllarda dış kaynaklı  hibrit ebeveyn soyları geliştirilmiştir . Yapılan bu çalışmalar nedeniyle neticesinde yumurtacı ve etçi yerli hibrit hatları oluşturulmuştur . Ülkemizde oldukça sınırlı imkanlarla geliştirilmeye çalışılan yerli hibritler , ya maaliyet hesabının fazlaca yapılmadığı kamu kuruluşları veya yetiştirme şartları iyi olmayan küçük kapasiteli aile işletmeleri tarafından kullanılmaktadır . Yerli hibritler toplam talebi karşılama bakımından et yönlü civcivlerde %1 , yumurta yönlü civcivlerde %2 , 5 ‘luk bir paya sahiptir . Halbuki ülkemiz tavukçuluğunun gelişmesi ancak yüksek kapasiteli modern işletmelerin arttırılması suretiyle mümkün olabileceğinden , yerli hibritlerimizin verim seviyelerinin çok önemli iyileştirmeler yapılması gerekir . Aksi takdirde , yerli hibrit üretim çalışmalarının gelecekteki ticari tavukçuluk açısından fazla bir önemi olmayacaktır .
 
Dünya’da yapılan çalışmalar neticesinde tavuk ürünleri veriminde önemli artışlar kaydedilmiştir . Son yarım asırda , etlik piliçlerde canlı ağırlık 1360 g’dan 2000 g’a yükselmiş , 1 kg canlı ağırlık için tüketilen yem miktarı 4 kg’dan 1 . 8 kg’a , kesim yaşı 85 günden 40 güne indirilmiştir . 2000 yılında ise , kesim yaşının 37 güne , 1 kg canlı ağırlık için tüketilen yem miktarının 1 , 65 kg’a indirilmesi hedeflenmektedir . Aynı dönemde , yumurta hibrit sürülerin performanslarında da önemli gelişmeler sağlanmıştır . Yumurta verimi 215 adeten 325 adete çıkarılmış , yumurta başına tüketilen yem miktarı 233 g’dan 140 g ‘a , ölüm oranı %30’dan %5’ e gerilemiştir .
 
Ülkemizde tavuk ürünleri üretim ve tüketin değerleri Tablo 6’da , seçilmiş bazı ülkelerdeki tüketim değerleri de Tablo 7’de , tavuk eti ve yumurta ithalat ve ihracatımız Tablo 8’de verilmiştir .
  
Öneriler:
  
1 ) Yerli hibrit çalışmalarına hız verilmeli , özel sektör bu alandaki yatırımlara özendirilmeli , aynı anda hibrit dış alımları da sürdürülmeli , Rastgele Örnekleme Test çalışmaları yapılarak sonuçları ilgililere duyurulmalıdır .
 
2 ) Genetik ıslahta görev alacak kuruluşlar modernize edilmeli , uzman eleman eksiklikleri giderilmeli ve konu ile ilgili kuruluşlar arasında koordinasyon sağlanmalıdır .
 
3 ) Yerli hibrit üretim çalışmalarında , ıslahı kolay ve üretim ekonomisi ile doğrudan ilgili olan özelliklere öncelik verilmelidir .
 
4 ) Karma yem maddelerini üretimi ülke genelinde planlanmalı , yem fabrikalarının ham madde depolama imkanları arttırılmalı , karma yemlerde kalite denetimi yaygınlaştırılmalı , fiat dalgalanmalarını önlemek amacıyla yem ofisi kurulmalıdır .
 
5 ) Bölgelere göre kümes tipleri geliştirilmeli , yeni tekniklerin ülkemiz şartlarına uyumu konusunda araştırmalar yapılmalı , ihracata yönelik kaliteli ekipman üretimi desteklenmelidir .
 
6 ) Üretim maliyetinin düşürülmesi için , kaliteli genetik materyal kullanılmalı , işletmelerin kapasite ve mekanizasyon düzeyleri arttırılmalıdır .
 
7 ) Mevcut kesimhanelerin kalitesi iyileştirilmeli , modern kesimhanelerin kurulması desteklenmeli , soğuk zincir kurulmalıdır . İhracatı engelleyen kesimhanelerin ruhsatları iptal edilmeli veya belirli bir süre verilerek AB gümrük kuralları çerçevesinde üretim yapmaları sağlanmalıdır .
 
8 ) Tavuk etinin çeşitli düzeylerde işlenmiş ürün olarak ( kemiksiz , parça et , salam , sosis . köfte vb . ) satılmasına karar verilmelidir .
 
9 ) yumurtaların 6 veya 12’lik viollerle satışı yaygınlaştırılmalı , sağlam ambalaj kullanılmalı , yumurtalar ağırlıklarına göre sınıflandırılmalı , ihracatta standardizasyona önem verilmeli ve kalite denetimleri yapılmalıdır .
 
10 ) Yumurtalar değişik şekillerde işlenerek pazarlanabilir . Böylece kırık-çatlak yumurtalar değerlendirilebileceği gibi , arz-talep dengesizliğinden kaynaklanan sorunlar da önlenebilir .
 
11 ) Dış Pazar taleplerinin karşılanabilmesi ve üretim fazlasının olduğu durumlarda ürün kalitesinin korunabilmesi için , tavuk ürünleri depolama imkanları arttırılarak stok oluşturulabilmelidir .
 
12 ) Özellikle broiler sektöründe entegrasyona gidilmelidir .
 
13 ) Tavuk üreticilerinin Brezilya’da %76 , AT ve Japonya’da %25-49 oranlarında desteklendiği düşünülürse , üreticilerimize ihracatta bilinçli ve zamanında devlet desteği yapılmasının önemli bir uygulama olacağı görülür .
 
14 ) Yerli üreticilerimizi korumak amacıyla , tavuk ürünleri ithalatına izin verilmemeli veya yüksek fon uygulanmalıdır .

 

 


Kategori: Ziraat | 


Etiket: büyük baş hayvancılık, küçük baş Hayvancılık büyükbaş hayvancılık küçükbaş hayvancılık tavukçuluk
 

Önemli Uyarı
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.
Bugün 8 ziyaretçi (17 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol